-
1 tüyleri diken diken olmak
а) покры́ться гуси́ной кожейб) испы́тывать си́льный страх / у́жас (≈ у него волосы встали дыбом) -
2 tüy
пух (м)* * *пух, пушо́к; пе́рья ( для украшения); шерсть (кошки, собаки, верблюда)tüy atmak — линя́ть ( о животных)
••- tüy dikmek
- üzerine tüy dikmek
- tüyüne dokunmamak
- tüy düzmek
- tüy gibi
- tüyleri ürperdi -
3 tüy
волосо́к; шерсть; пух; пушо́к; пе́рья; ворсtüy atmak — меня́ть опере́ние (шерсть), линя́ть
tüyü düzmek — а) гла́дить по шёрстке (животных); б) прост. гла́дить по голо́вке
◊
tüy kalem — а) кисть [для жи́вописи]; б) гуси́ное перо́ для письма́◊
tüyleri diken diken olmak — а) покры́ться гуси́ной ко́жей; б) чу́вствовать (испы́тывать) отвраще́ние (страх и т. п.)◊
tüy gibi — лёгкий [как пух]
См. также в других словарях:
diken diken olmak — dik duruma gelmek, dikleşmek Kâhyamın, pos bıyıkları kirpi sırtı gibi diken diken oldu. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözüne diken olmak — gözüne batmak Hasene yi odadan kovdunuz da şimdi gözünüze ben mi diken oldum? H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
tüyleri diken diken olmak (veya etmek) — 1) üşümekten veya korkmaktan vücuttaki kılların dipleri kabarıp kıllar dikilmek Büyük hanım, daha fazla korkuyor, tüyleri diken diken oluyordu. R. N. Güntekin 2) mec. korkmak, tiksinmek Ne vahşi, ne korkunç; insanın tüylerini diken diken eden bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
göze diken olmak — göze batmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diken diken — sf. 1) Dikeni bol 2) Dik duruma gelmiş, dikleşmiş Savcı, bıyıkları, saçları diken diken, dinliyordu. A. Gündüz Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller diken diken olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diken üstünde oturmak (veya olmak) — bir yerde tedirginlik duymak O bir yıl içinde diken üstünde otururum o evde; düş kuramam, şiir yazamam. M. C. Anday Konuşmaya başladık. Yine kavga ederiz diye diken üstündeyim. R. Erduran … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikenleşmek — nsz Diken durumu almak, diken gibi olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
batmak — nsz, ar 1) Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek Sonra hani bir gemimiz batmıştı. S. F. Abasıyanık 2) Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu. Ö. Seyfettin 3) İflas etmek 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dut — is., bit. b., Far. tūt 1) Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus) 2) Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi Birleşik Sözler dut kurusu dut… … Çağatay Osmanlı Sözlük